Bu, İtalya’ya 18’inci gidişim. İlk gidişimde gezdiğim ilk ülkeydi.
Gezdiğim Şehirler: #Roma, #Milano, #Verona, #Venedik, #Napoli
İtalya’nın bendeki yeri her zaman bambaşkaydı. Çünkü henüz 16 yaşımdayken ilk yurtdışına çıkışımda Roma ile tanışmış ve büyülenmiştim. O gün Piazza del Popolo’da kendime söz vermiştim; “bir gün burada yaşayacağım” diye. Öyle de oldu…
Ancak burada yaşama hayalimin, bu gelişimde gerçekleşeceğini bilmiyordum. Aslında 3 günlüğüne gelip çok sevdiğim şehir olan Roma’da sadece huzur bulmak istemiştim. Her ne olduysa bir anda gerçekleşti.
Airbnb üzerinden tuttuğum eve girince ilk yaptığım şey ev sahibine mesaj atıp evi uzun dönem kiralamak istediğimi söyledim. O mesajı bana attıran, bu kararı bana aldıran şey neydi bilmiyorum ancak karar vermem saniyeler içinde gerçekleşmişti. Belki de 16 yaşımda kendime verdiğim sözü hatırlayıp bir an önce bu hayalime kavuşmak istemiştim.
Ev sahibim Milano’da yaşayan dünyalar tatlısı bir hanım, evi uzun dönem kiralama kararımdan dolayı beni tanımak istediğini söyleyerek yaşadığı yere davet etti. Hiç düşünmeden hafta sonu atlayıp Milano’ya gittim ve ev sahibem ile buluştum. Oldukça alımlı ve asil bir kadın olan Federica, evi uzun süre tutmam konusunda bana son derece yardımcı olarak bu hayalimin gerçekleşmesindeki en büyük rolü oynadı.
9 ay süren İtalya maceram hakkında genel olarak şunları söyleyebilirim ki;
- “Muhteşem bir ülke” Ne Fransa’ya ne de başka bir Avrupa ülkesine asla benzemiyor. Benim gibi popüler optimistler için tam yaşanacak yer.
- Her şeyden önce turizm için varlar. Turiste müşteri değil misafir gözüyle bakılıyor.
- Çok önemli detay “Asla aç kalmazsın”. Gece yarılarına, hatta sabahlara kadar açık kafeler var. Her tür dünya mutfağından yemek bulmak kolay.
(Tayland’ta 21 gün aç kaldıktan sonra burası cennet.) - Fiyat olarak diğer Avrupa ülkeleri ile hemen hemen aynı sayılır, ancak her şeyi her yerde bulmak kolay olduğu için serbest piyasada aynı ürünü çok daha ucuza alabiliyorsunuz.
- İnsanlar inanılmaz mutlu ve enerjik. Bir Fransız veya Alman gibi aşırı mesafeli değiller. Sanırım Akdeniz ülkesi olmanın verdiği bir sıcaklık bu.
- Davranış biçimi olarak bize benzediklerini söyleyebilirim. Aceleci, sıcak kanlı, bağırarak konuşan, sokak ortasında burnunu karıştıran, kuralları pek önemsemeyen bir millet denebilir.
- 1100 küsur yıl dünyaya hükmetmiş bir imparatorluğun eski merkezi olan Roma dahil, geçmişten kalan onlarca şehir, yüzlerce antik yapı, binlerce kalıntı ile halen o dönemi yaşatan eserleri sapasağlam korunuyor. Gerçekten tam bir imparatorluk! Sokaklarda o atmosferi yaşamak halen mümkün.
- Gidebileceğiniz hemen her şehirde mutlaka bir antik bir eser, tarihi bir kalıntı mevcut. Tarihlerine çok iyi sahip çıkıyorlar.
- Ulaşım öylesine kolay ki; her saat her yere gitmek mümkün. Demiryolu sistemi çok gelişmiş. Sanırım İtalya’yı Avrupa’nın bir parçası yapan en önemli farklardan biri bu.
- Dünyanın 10’uncu büyük ekonomisi. Ancak %126 borç oranı ile birlikte ciddi bir krizin eşiğinde. Bu kriz vatandaşa pek yansımasa da büyük şirketler ciddi şekilde etkilenecek gibi gözüküyor.
- Yüksek yolsuzluk oranı, aşırı devlet müdahaleciliği ve gereksiz bürokrasisi ile Türkiye’ye çok benziyor. Politikacılar genelde hırsız. Dünyanın en zengin eski başbakanları İtalya’dan çıkma.
- Güney İtalya ve Kuzey İtalya şeklinde politik bir ayrım var, Kuzey kendini safkan İtalyan ilan etmiş durumda ve Güney’i pek sevmiyor. İkiye bölünmek hakkında dahi konuşuluyor. Ancak bunun olması pek mümkün gibi gözükmüyor.
Çokça kez yılbaşı gecelerini farklı ülkelerde kutlamışlığım var. Ancak ilk defa bir yılbaşını yurtdışında yerleşik yaşadığım şehirde kutladım. Ve bu şehir Roma olunca, şimdiye kadarki tüm yılbaşı kutlamalarımın ötesinde bir heyecan verdi. Türkiye’den beni görmeye gelen bir dostum ve o gece Piazza della Rotonda’da (Panteon) tanıştığımız Amsterdam’dan gelen 2 kardeş ile birlikte unutulmaz bir 2018’e giriş oldu.
Roma’da 9 ay yaşamanın bana kattığı muhteşem bakış açıları oldu elbet. Özellikle de Avrupa’nın disiplinli yaşam tarzı ile Akdeniz’in sıcaklığını aynı anda hissedebileceğiniz tek ülke olan İtalya’nın Türkiye ile olan benzerliklerinin yanında Türkiye’den farklı olan yanlarının da yaşattığı ikilem arasında kaybolmanın verdiği gelişim hissi sizi şaşkın ancak heyecanı yüksek bir yaşama adapte ediyor.
Ne mi demek istiyorum? Genelleme yapmak tabii ki doğru olmayacaktır ancak basite indirgeyerek anlatacak olursam; İtalyanlar bir Avrupalı gibi mesafeli ve sınırlarını bilen, bir Akdenizli gibi samimi ve arkadaş canlısı.
Örneğin Roma’da kaldığım her gün mutlaka birkaç yeni arkadaş edindim, çünkü arkadaş edinmenin çok kolay olduğu bir coğrafya. Ancak bu insanların hiçbiri bana “nerelisin, hangi dindensin, neden burada yaşıyorsun” gibi sadece beni ilgilendiren konularda sorular asla sormadılar!
Bütün bunların yanında benim için bu 9 aylık İtalya macerasının en unutulmaz ve hayatımı en kalıcı etkileyen olayı ise, 96 kg olarak geldiğim Roma’dan 72 kg olarak ayrılmak oldu.
Çünkü hayatımda çok özel yere sahip olan birine verdiğim sözü tutmak için uygun şartları bana sunan Roma, spor ve düzenli yaşam ile tanıştığım şehir olarak 24 kilo vermeme vesile oldu.
Özetle arkadaşlar;
Avrupa farklı kültürlerden farklı dillerden farklı inanışlardan insanların birbirlerine saygı göstererek yaşadığı 28 ülkeden oluşan bir birlik.
Kimse kimseye “Nerelisin?” ya da “Hristiyan mısın?” diye sormuyor.
510 milyon nüfuslu 16 farklı resmi dilin konuşulduğu Avrupa, birçok farklı inanışa ev sahipliği yapan koskoca bir topluluk ve herkes huzur içinde yaşamayı başarıyor.
Darısı “tek dilin konuşulduğu ama kimsenin birbirini anlamadığı” Türkiye’nin başına!